Burgaz – Nesebar – Süzebolu Seyahat Rehberi

IMG 0271

Herkese Merhabalar;

Bugün sizlere farklı bir yazı yazmak istedim. 

2 haftadan uzun bir süre önce kendi aracımla, Kırklareli sınır kapısını aşarak, küçük bir Bulgaristan kaçamağı yaptım. Bu kaçamağı yaparken özellikle deniz kenarı bölgeleri seçmek istedim fakat bu seyahatimde Bulgaristan’dan Haberler isimli facebook sayfasında ki dostlardan fazlasıyla yardım aldım. Kendilerine, kendi blog sayfam aracılığıyla da teşekkür ediyorum.

Bulgaristan’a Nasıl Gidilir?

Aracınızın tüm bakım ve muayenelerini yaptırdıysanız ve aracınıza yeşil sigorta ve tabiki de yurtdışı seyahat sağlık sigortası yaptırarak Trakya sınırında, bir sınır kapısı üzerinden gitmek istediğiniz şehir istikametinde geçiş yapabilirsiniz. Eğer yolları bulmakta zorlanacağınızı düşünüyorsanız, Google Maps’in offline haritalar servisini kullanarak rotanızı telefonunuza indirebilir ve Bulgaristan’a girdikten sonra internetiniz kapalı konumdayken dahi yolunuza devam edebilirsiniz.

Aracınızla gittiğinizde ütopik cezalar ile karşı karşıya kalmamak adına “e-vignette” üzerinden aracınıza vinyet almanızı şiddetle tavsiye ederim. Ayrıca Bulgaristan trafik polisleri ciddi anlamda kontrolcü yapıya sahipler. Hız kurallarını ihlal etmemenizde fayda var. Eğer bir ceza yerseniz, o cezayı sizden nakit veya nakit paranız yok ise o esnada pos cihazı kullanarak kredi kartınızdan tahsil etmektedirler.

Bizim ülkemizde ki bilindik araçta bulunması ekipmanların yanında, Bulgaristan devleti ek olarak araçta reflektörlü yelek bulundurulmasını zorunlu tutmaktadır. Aksi takdirde sürücüleri 20 leva trafik cezasıyla gece yarısı ödüllendirmektedir 🙂

Uyarıları yaptığımıza göre artık başlayabiliriz…

Issızlıkta Çığır Açan Şehir: Burgaz

Burgaz, Bulgaristan’da yaşanacak en iyi yer olarak listenin başında yer almaya devam ediyor. Muhteşem Deniz Bahçeleri’nde gezintiye çıkarak, Central Beach’te dinlenerek ve cömertçe trafiğe kapalı şehir merkezindeki dükkanları gezerek sadece birkaç saat geçirdikten sonra, açık hava restoranlarından birinde güzel bir yemek yiyebilirsiniz.

Deniz Bahçesi

Burgaz kendi içerisinde bir çok güzelliği barındırıyor. Öncelikle “Deniz Bahçesi” isimli bölgesini söyleyebilirim. Deniz kenarında yeşilliklerle dolu bahçe de yürüyüş yapabilir, açık alan kafelerinde kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Yakın zamanda yenilenen Burgaz Deniz Bahçesi, gölgeli ve sahil boyunca rengarenk çiçeklerle doludur. Bahçede oteller, kafeler, restoranlar, fuar merkezleri, sıcak bir yaz gününde serinlemek için dondurma arabaları ve biraz tembellik için hamaklar var.

Atanasovsko Gölü

Atanasovsko Gölü, şifalı çamuru ve sodalı suyu için yerel bir favoridir. Kül suyu havuzlarına uzanıp ardından cildinize siyah çamur uygulayabilirsiniz. Plaj 100 metreden (300 ft) daha az uzaklıkta ve duş var. Ücretsiz bir park yeri vardır, ancak bölgeye Seaside Park’tan yürüyerek veya bisikletle de ulaşabilirsiniz (Burgas şehir bisiklet kiralama sistemine sahiptir).

Atanasovsko Gölü aynı zamanda yoğun bir kuş gözlem noktasıdır – Bulgaristan’da bulunan toplam 423 kuş türünden 316’sı burada görülebilir. Göl hiper tuzludur ve yüzyılı aşkın süredir tuz çıkarmak için kullanılmaktadır.

Aquae Calidae – Thermopolis

Aquae Calidae, son 2.000 yıldır maden suyu ve SPA tarihinde bir yürüyüş. Yaklaşık 2000 yıl önce, burada sıcak ve serin havuzlu banyoları olan Thermopolis adlı bir Roma kasabası vardı. Daha sonra 1500’lerde Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman burada hamamlarını yaptırdı ve bugün bölgenin hikayesini anlatan bir 3D haritalama filmi ile rekreasyon merkezinin güzel bir restorasyonunu görebilirsiniz.

The Pier ( İskele)

Burgaz’ın simgelerinden biri olan İskele, denize neredeyse 300 m (1000 ft) kadar uzanır ve ara sıra tuzlu su sıçramalarıyla dinlendirici bir yürüyüş sunar. İkincisi, yürüyüşün sonunda seyir platformundaki terasların yanında el ele tutuşan çiftleri görmeniz mümkündür.

Bölgenin merkezi noktalarında çok fazla Türk ile karşılaştığımızı söyleyemeyeceğim. Fakat ara sokaklarında Türk yemekleri satan dükkanları rastlamakta mümkündür.


Sokaklarda Kaybolmanın Özgürlüğünü Hissettiren Şehir: Nesebar

Eğer attığım bu başlığın biraz abartı olduğuna inanıyorsanız, buyrun sizi Nesebar’a alalım 🙂 Karadeniz kıyısında ki efsanevi şehirlerden biri… Aynı Bursa’nın Cumalıkızık köyü gibi Nesebar’da 1983 yılında UNESCO Dünya Miras Listesine girmiş bir şehirdir. 

Nesebar ile alakalı bir araştırmalarda bulundum..

Nesebar Antik Kenti’nde birbirini izleyen birkaç medeniyet, 3000 yıllık bir süre boyunca izlerini bıraktı. Yerel Trakyalılarla başladı, ardından Yunanlılar, Romalılar ve Orta Çağ’da burayı Hıristiyan ruhani merkezi haline getiren Bizanslılar takip etti. Sunny Beach tatil beldesine olan yakınlığından dolayı tehdit altında olan (adı her şeyi söylüyor…) ve özellikle yazın en kötü türden günübirlikçiler tarafından istila edilen bu küçük Bulgar kasabası hakkında şu ana kadar yapılan incelemelerde pek bir şey yazılmamış. 

Nesebar’ın günümüzdeki cazibesi çoğunlukla Bizans kiliselerinden kaynaklanıyor – varlığının diğer dönemlerinden neredeyse hiçbir şey kalmamış. Bana biraz da Makedonya’da, hediyelik eşya dükkanlarının ve restoranların ortasında Bizans kiliseleri bulunan küçük bir kasaba olan Ohri’yi hatırlattı. Nesebar’daki eski kiliselerin hiçbiri artık dini kullanımda değil (bunlar ya ‘müzeler’ ya da harabe), oysa Ohri için hala bazı (sınırlı da olsa) dini hislerin olduğuna inanılıyor.


Deniz Dalga Sesleri Eşliğinde Sokakları Gezin: Süzebolu (Sozopol)

Ne yalan söyleyim 🙂 En güzeli en sona sakladım. Assolistler en son sahneye çıkarmış ya, bu blog yazısının da son perdesi bu olsun dedim. 

Özellikle yazıyla sizleri boğmak istiyorum ve şu ana kadar yazdığım yazılar da, “yazısı en kısa ama görseli en çok olan” yazı kasıtlı olarak bu oldu.

Sozopol’un tarihi hakkında da şu bilgilere denk geldim..

Sozopol, tanrı Apollon onuruna evlerine Apollonia Pontica adını veren Miletli Yunan kolonistleri tarafından MÖ 611’de Trakyalıların yaşadığı bir bölgede kurulmuş, Bulgaristan’ın Karadeniz kıyısındaki en eski yerleşim yeridir. Bu ilk yerleşimcilerden biri filozof ve astronom Anaximander’dı.

Seçilmiş bir Arkonlar Konseyi tarafından yönetilen Apollonia, komşu Trakya kabileleri ve Yunan şehirleriyle şarap, tuz, tekstil, seramik ve bakır ticareti yaparak gelişti ve topraklarını günümüz Pomorie ve Burgas’ı kapsayacak şekilde genişletti. MÖ 1. yüzyılda Roma İmparatorluğu bölgeye yayılmaya başladığında, şehir ticari bir güç olarak önemini çoktan yitirmiş ve M.Ö. 72’de Apollonia yağmalanmış, şehrin çoğu yıkılmış ve Apollon’un ünlü bronz heykeli Roma’ya ganimet olarak götürüldü.

Bizans İmparatorluğu döneminde ve Sozopolis (Kurtuluş Şehri) olarak yeniden adlandırılan kasaba, kendisini cephede bulmuş olmasına rağmen, eski statüsünün bir kısmını medeni bir Yunan şehri olarak geri kazanmış, 705’te Han Tervel’e düşmüş, 759’da Bizanslılar tarafından yeniden ele geçirilmiştir. ve nihayet 969’da Birinci Bulgar İmparatorluğu’na (681-1018) geri döndü. 

Ruslarla Osmanlı arasında gerçekleşen savaşın (1877-78) sonunda, Süzebolu’nun çoğu vatandaşı, savaşta zarar görmemek adına Rusya’ya ve Osmanlı’ya kaçtı. Kasaba Türkler, Bulgarlar ve Yunanlılar tarafından yeniden yerleşim olmadan önce onlarca yıl boş kaldı. Komünist dönemde, kasaba bir tatil beldesi olarak tanıtıldı, ancak 1990’lara kadar gerçekten yükselişe geçmedi, Ruslar ve Almanlar daha çok sayıda yabancı ziyaretçi arasındaydı.

Bölgede her gelen milletlerin eserlerinden bir parça bulmak mümkündür.

İşlerim nedeniyle Türkiye içini çok fazla dolaşan birisiyim. Bu nedenden ötürü, çok yakında bu yazımın Türkiye versiyonunu da sizinle paylaşacağım.

Bir sonraki yazı da görüşmek dileğiyle;

Bir yanıt yazın