Herkese Merhabalar;

Son zamanlarda bir köpek aşkı ülkemizde başını gidiyor. Köpek aşağı, köpek ayukarı. Özellikle Z kuşağında bir hayvan sevgisidir ki sormayın gitsin. Ülke krize girse, yiyecek içecek stoklarımız komple sıfırlansa “köpek maması” kalmış mı diye sorarlar. O kadar büyük hassasiyet ile konuya yaklaşıyorlar.

Öncelikle çocuk yaşta kuş, balık gibi hayvanları baktım ve büyüyünce hiç hayvan beslemedim ve merağım da yok. Bu meraksızlığımı “hayvan sevgisizliğine” bağlamayın çünkü o küçük canlılara karşı olur da bir hata yaparım diyerek beslemiyorum ve kendi evimde de barındırmıyorum. Benim hassasiyetim de tam olarak bu yöndedir.

Hayvan sevgisi kişiye özel bir duygu olmalıdır. Topluma illa enjekte edilmeye çalışılıyorsa artık onun altında biraz daha farklı şeyler aramak ve incelemek gerekir. Eğer biraz tarih sayfalarını araştırırsak, bizler ülke olarak aynı senaryoları 1908 – 1910 yıllarında da yaşamışız.

O dönemin İstanbul’unda da bir köpek sevgisi almış başını gitmişti.

Konu Osmanlı Sarayına kadar bulaşmış ve devlet bütçesiyle köpekler bakılır hale gelmişti. Konu ile ilgilenecek memurlar tayin edilmiş, köpekler doğumundan ölümüne kadar beslenip bakılıyordu. Bu köpeklere bakanlar da o dönemde yaşayan bir nevi serseri tayfasıymış diyebilirim.
Tabi yine o dönemde Fransa’da köpekler öldürülerek bazı ham maddeler elde edilip kozmetik ve giyim ürünlerinin oluştuğu bir furya oluşmuştu. Fransa’da köpekler öldürülür hale gelmişti. Bazı Fransız yetkililer de bizim Osmanlı paşalarına “köpekleri bize satın” diye kulağına fısıldadı. Osmanlı’da köpekten bol ne var? 80 bin köpek toplatıldı ve Tophane’ye götürüldü. Halk ise bu durumda çok karşı çıkmıştı ve toplanıp bir baskın yaparak bir kere köpeklerin kaçmasına olanak sağladı. Ne var ki, Osmanlı paşaları Fransa’ya söz vermişti bir kere ve köpekler gemiye yüklenecek ve gönderilecekti bundan da dönüş yoktu.
80 bin civarında köpek tekrar toplatıldı ve Tophane’ye götürüldü. Fakat bu sefer de Fransa’dan ses yoktu. Osmanlı’nın elinde köpekler bir “ürün” gibi kalmıştı. Bir süre sonra Fransa’ya ücretsiz vermeyi teklif ettiler, fakat yine Fransa’da ses yoktu. Konu daha da iğrenç hale geliyordu ve halkta kinliydi ama köpeklerin başında askerler beklediklerinden ellerinden de bir şey gelmiyordu.
1910 yılında Fransa’dan ses gelmeyince köpeklerin tamamı Anadolu Yakasına yakın olan Sivri Adaya gönderildi. Halk bir süre bunu fırsat bilerek adaya giderek köpekleri beslemeye devam etti. Ne zaman Fransa yaptığı anlaşmadan kıvırdığını söyleyince Osmanlı Devleti tamamen köpeklere desteğini kesti ve Halkın gücü de 80 bin köpeğe bakmaya bir süre yetti.
Sivri Ada bir kaç yıl içerisinde köpek cesetlerinden geçilemez hale gelmişti. Ölen köpeklerin çığlıkları Anadolu Yakasından rahatlıkla duyulabiliyordu.  1912 yılında da İstanbul’da yaşanan deprem, halk tarafından bu köpeklere karşı işlenen suçların “İlahi Bir Cezası” olarak kabul edildi ve Sivri Ada o günden sonra artık “Hayırsız Ada” olarak anılmaya başlandı.
Bu denli hayvanların üremelerine izin vermenin bizler açısından zamanla bedelleri olur. Önce maddi bedel öderiz, sonra manevi bedel öderiz, daha sonra iş büyürse konu Milli Güvenlik Meselesi haline gelir.
Dr. Yüksel Hoş hocanın tweetlerine her zaman severek okurum. Kendisi “Türkiye’de yaklaşık 16 milyon köpeğin yaşadığına dair” bir akademisyen arkadaşının araştırması olduğuna dair bir açıklama yapmıştı.
Hatta geniş bir vakit ayırırsanız şu yazısını da okumanızı tavsiye ederim.
Bu yazıyı neden mi yazıyorum? Artık günümüze dönebiliriz.
Günümüzde bir köpek maması bağış furyaları sosyal medya da aldı başını gidiyor. Kişilerin veya şirketlerin “platform” kisvesi altında siyasilerle çekildiği fotoğraflar, ama arkasındaki yasa dışı gerçekleri gizlemek için kurulan tezgahlar, bağışı alınıp işin gerçekten yapılıp yapılmadığı belli olmayan platformlar ve bunların tamamı da mide bulandırıcı bir şekilde sayısı artıyor.
Biz insan evlatları içimizdeki hayvan sevgisiyle “madem besleyemiyoruz, o zaman destek verelim” zihniyetiyle de bir güzel platformları destekliyoruz.
Ama kendi kendimize de şu soruyu sorumuyoruz: Platform nedir platform? Tüzel kişiliği aslı nedir? Sarı Çizmeli Mehmet Ağa..
Platformlar adı altında toplanılarak ücretli temalar kullanılıp bir güzel internet siteleri kuruluyor. Oraya “Bağış Yap” butonları süslenerek yerleştiriliyor ve kredi kartı ile ödeme imkanı sağlanmış internet sitesinde mis gibi dolandırıcılıklar yapılıyor.
Bu konu çözümsüz değil, fakat devletin gerçekten taşın altına elini koyması gerekiyor. İnternet dünyası eğer sistemini oturtturursanız kimsenin dolandırılmasına imkan vermezseniz.
Bu denli densiz platformların “ŞİRKET” oldukları halde sanki bir “YARDIM KURULUŞUYMUŞ” gibi gözükerek internet üzerinden bağış toplayabilmelerini engellemenin aslında çok basit bir yolu var.
Kendilerine Sanal Pos Verilmesini Engellemek!!!
Siz şu anda benim blog sayfama girdiniz ve yukarıda gördüğünüz gibi alidindar.com yazıyor. Bu “.com” dediğim ibareye “TLD (Top Level Domain)” kısaca “domain” denir ve internet dünyası bir domain hiyerarşisi üzerine kuruludur. Bu hiyerarşide aslında her kalıbın yeri bellidir.
.gov = Government (Sadece devlet kurumları)
.edu = Education (Üniversite)
.com = Commercial (Ticari) fakat her alanda .com kullanılabiliyor.
.net = Network (Ağ Kurma)
.org = Organisation (Organizasyonlar)
Yukarıda bahsettiğim gibi bu internet dünyası için olan kısmıdır. Bir de ülkeler için kısmı da vardır ki, devletin tam olarak konuya müdahale de bulunması gereken yer de burasıdır.
Hepimizin bildiği gibi .tr uzantılı domainler o internet sitesi sahiplerinin Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan gerçek veya tüzel bir kişiliğe haiz olduğunu belgelemektedir.
Eğer her önüne gelen .org internet sitesi sanal pos alırsa herkes rahatlıkla bağış toplayabilir. Fakat sadece .org.tr adresi ile sanal pos alınabilirse, bu işin kökü kazınır.
Buyurun aşağıdaki sitelere istediğiniz gibi bağış yapabilirsiniz.
www.kizilay.org.tr
www.losev.org.tr
www.yesilay.org.tr
Çünkü org.tr uzantılı adresleri herkes alamaz. Bu domain adresleri bizim ülkemizde Orta Doğu Teknik Üniversitesi bünyesinde verilir. Ben de genelde domain alışverişlerimi Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin Vakfına ait olan https://www.metunic.com.tr/ adresinden alırım.
Ülkemizde .org.tr adresini alabilmek için, şu ibareler yer alır.
  • Dernek ve vakıflar için yapılan alan adı başvurularında, başvuru yapan organizasyonun kuruluş kanunu, vakıf senedi veya dernek tüzüğünün -ilk üç sayfası ile son sayfasının- “.tr” Alan Adı Yönetimi’ne iletilmesi gerekmektedir.
  • Proje ve kongre gibi kar amacı bulunmayan oluşumların ise “.org.tr” ikinci düzey alt alan adına başvurabilmesi için en az üç sivil toplum kuruluşundan destek yazısı alması gerekmektedir. 
Mesela çıkmış www.pawguards.org isimli bir internet sitesi, kurdukları platform üzerinden bağış topluyor. Ama arka plana bakıyorsunuz, bir şirket var. Rahat bağış toplayabilmek için ve kendilerini de “şirin” gösterebilmek adına .org uzantılı da bir adres almışlar.
Bu siteye biraz göz gezdirdim. “Hakkında” sayfasında hiç bir resmi kayıt ibaresi yok, “Wix” ismindeki web sayfası oluşturma aracında sitelerini oluşturmuşlar ve domain adreslerinin “Whois” yani kime ait olduğunu gösteren bilgileri de kapalı. Hiç bir kimlik bilgisine de ulaşılamıyor.
Yani bu adamlar yarın ben kapatıp gidiyorum dese, kapatıp giderler. Bu kadar basit bir durum. Ayrıca sitenin Amerika’da host edilmesi de ayrı bir konu. Hadi diyelim ucuza yaptılar da öyle hallettiler.
Pawguards son zamanlarda vukuatları ile çok meşhur olduğu için bunu yazdım. Bunun gibi binlerce internet sitesi var Türkiye’de..
Ve sizi uyanık olmaya davet ediyorum.
Bir internet sitesi üzerinden bağış yapacaksanız önce bir whois sorgulaması yapın.
En pratik yolla şöyle yapılır
http://whois.sc/domainadi.com
Mesela http://whois.sc/kizilay.org.tr adresine tıklayın ve Kızılay hakkında karşınıza aşağıdaki görüntü gelecektir.
Kurumun yeri belli, kayıtlayan belli, ne zaman internet sitesi adresi alınmış belli yani her şey belli. İnkar edilebilecek hiçbir yanı yok. Ben Kızılay’dan yola çıkarak örnek veriyorum fakat siz istediğiniz kurum için sorgulama yapabilirsiniz.
Eskiden 40 yılda bir Sülün Osman’lar çıkardı. Şimdi NFT diye köprüler araziler evler satılıyor 🙂 Allah kahretsin ki böyle şeylere en çok itibar eden ülke de Türkiye oluyor. Acı ama gerçek…
Yazımı kapatırken .org uzantılı internet siteleri sanal posları “e-ticaret platformu ödeme çözümleri” sunan şirketlerden alıyor. Bu şirketler de BDDK’ya bağlı olarak çalışıyor. Bu işin çözümü BDDK’dan ve tabi yüce meclisimizden geçiyor.
Eğer daha fazla “platfrom” adı altındaki saçmalıklara para kaptırılmasını istemiyorsak, devletimiz kesinlikle bu konuya el atmalı ve sanal pos verilmesini engellemeli, verilenleri ise bir süre vermeli ve onlarda .org.tr uzantısıyla yayın hayatına devam edebilmeli..
Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle;

Bu yazıyı okumanız yaklaşık 8 dakika sürecektir.

Yazımı Nasıl Buldunuz Diye Sorabilir Miyim? 🙂
[ Average: 0]

Yorumlarınızı Varsa, Buradan Buyrun :)

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir